Nasıl Program Yapmalıyım?!
Başlıktan anlaşılacağı üzere bu yazıda kendimce bir soruya yanıt vermeye çalışacağım. Öncelikle şunu izah etmeliyim ki, ister program, ister plan, ister rutin, adına her ne derseniz deyin, ne kadar düzenlerseniz düzenleyin, birkaç küçük detay göz ardı edildiği zaman bu plan aksar ve kopukluk başlar, sonrasında bir düş kırıklığı ve vicdani rahatsızlıkla son bulur. Bu yüzden aslında bu yazının amacı o kopmamayı sağlayan şeyi keşfettirmek olacak. Yani işin doğrusu nasıl program yapmamızı değil nasıl kopmamamızı konuşacağız.
İlk olarak konuya uykudan dalmak istiyorum. Eminim herkeste olduğu gibi sizin de uykuyla ilgili büyük veya küçük probleminiz vardır. Uykuyla ilgili en önemli iki şey şudur;
1.’si uyku denilen o hal insandan insana farklılık gösterse de, aşağı yukarı doksan dakikalık periyotlardan oluşur. Yani toplam altı saat uyuyorsak eğer bu dört periyottan oluşuyor demektir. Periyot derken şunu kastediyorum, uykuya daldığınız ilk anı denize girme anınız gibi düşünün, yavaş yavaş denize daldığınızı düşünün. Periyodun yarısını tamamladığınızda dalabileceğiniz maksimum derinliğe daldınız demektir ve ikinci yarısının ilk anından itibaren yavaş yavaş su yukarıya doğru çıkıyorsunuz. Çıktığınız anda bir periyot, yani yaklaşık bir buçuk saat harcadınız demektir. Şimdi saatlerce uyuyup uykusuz kalmanın sebebi ise, uykumuz bu oluşturulan periyotlardan sonuncusuna geldiğinde, bu periyodun ortasında uyanmış olmak veya uyanmaya zorlanmak. Yani dalabileceğiniz maksimum derinliğe daldıktan sonra, hızlıca yüzeye çıkmak gibi. İkinci sebep ise süreksiz alarmlar kurup insanın kendisini uyanmaya zorlaması. Uyanıp alarmı erteleyip tekrar yatıp, bunu döngü haline getiriyoruz ve uykuya doymama hissi oluşturuyoruz. Bu konuda benim kendimde uyguladığım taktiği çok seviyorum, sabah saat kaç olursa olsun gözümü ilk açtığım anda kalkarım ayağa. Eğer gece yarısı uyanmış olursam da bir yarım saat dolanıp tekrar yatıyorum sabah yine aynı şekilde gözümü açtığımda ayağa kalkarım. Örneğim akşam 11 gibi yattıysam çoğunlukla 2:30’a doğru kalkarım 3:00’da geri yatarım sabah 6:00 gibi geri kalkmış olurum. Bazı yoğun günlerde geç yatıp erken kalktığım, ya da geç yatıp geç kalktığım dönemlerde oluyor.
2.’si öğle uykusu ki çoğu kişi buna fırsat bulamaz. Kimisinin dersi var, kimisinin işi var. Ancak fırsat bulunup öğle uykusuna yaklaşık 25 dakikalık zaman ayrılırsa gece ne kadar az uyumuş olsanızda o öğle uykusu enerjinizi tazelemeye yetecektir. Uyku diyerek adlandırdığıma bakmayın aslında o göz dinlendirmesi benzeri bir şey. Yani kendinizi rahat hissettiğiniz bir pozisyonda gözlerinizi kapattığınız andan itibaren, tam içinizin geçeceği ana kadar olan süre yaklaşık 25 dakika. İnsandan insana yine fark ediyor ancak bu sefer bir uyarıcıya ihtiyaç duyulacak. Yani alarm benzeri bir uyarıcıya. Bunun için Einstein kendine has bir yöntem geliştirmiş ve bende bunu kullanırım, bu yöntem sayesinde süre vs tutmaya gerek kalmadan, tam o sizin enerjinizi tazelemeye yetecek olan süreyi ayarlayabiliyorsunuz. Kendinizi rahat hissedebileceğiniz bir pozisyona aldıktan sonra, anahtarlık benzeri bir eşyayı başparmağınız ve işaret parmağınızla bir halka oluşturarak, sıkmadan gayet nazikçe tutun ve elinizin altı boş olsun. Gözlerinizi kapatın ve rahatlayın. Bir süre sonra içiniz geçmeye başlayacak ve tam olarak gevşediğinizde parmaklarınız anahtarlığı yere bırakacaktır. Anahtarlıktan çıkan ses sizi kaldırmaya yetecektir.
Uyku problemini de insanlar böyle bir şey olmadığı halde varmış gibi davranmayı severler. Yani bir gün 22:00’da diğer gün 1:00’da uyuduğumuz zaman kendimizde sanki problem varmış gibi davranıyoruz. Hayır bu problem değil. Ben bir misafirim veya acil bir işim olmadığı günlerde aynı saatlerde uykum gelir ve gider yatarım. Ancak vaktimi harcamaya değecek bir meşgalem olursa da sabaha kadar da uykusuz kalsam bunu kendime bir problem olarak görmem. Uyku konusunda kendime tolerans sağlamayı severim. Özellikle üniversite de yurtta beraber kaldığımız arkadaşlarım benim uykuma çok şaşırırlardı. Grup kalabalık ve sohbet güzelse hiç çekinmezdim ve saati çok umursamazdım. Fakat ertesi gün sınav var, herkes harıl harıl çalışırken ben uykum geldiği an sınavı filan boş verip geçer yatarım.
Gelelim uyandıktan sonra ki aksiyona. Gün başladı artık nereden başlamalıyız? Öncelikle hemen hemen her insanda aynı olan biyolojik, fizyolojik ve psikolojik gerçekleri bilmeliyiz. Örneğin hemen hemen tüm insanlar sabah saatlerinde odaklanmaları daha yüksektir. Sabah 5:00-7:00 arası ders çalışmak için çok güzel bir zamanlamadır. Sabah 7:00 suları çoğu insanın aklını başka şeylerle, özellikle karşı cinse duyulan isteklerin kabarması zamanıdır. Sabah 8:00 kahvaltı için en uygun zamandır. Öğlene kadar olan süre yani bir şeyler öğrenmek için en verimli zamanlardır. Öğleden sonra ki süre rutin olan, standarda bindirdiğimiz işlerimizi yapmak için çok güzel zamanlardır. İkindi olarak bildiğimiz zaman, hobiler için en zevkli zamandır. Akşam vaktinden sonra özellikle gece vakti duygularımızın maksimum seviyeye çıktığı andır. Bunları bilerek hareket etmek her zaman daha sağlıklı olacaktır. Yine üniversitedeyken ben akşamları neredeyse hiç ders çalışmazdım, çalışacak olursam sabah saatlerinde çalışırdım, oda her gün değil. Bana göre çok daha fazla ders çalışan arkadaşımla da çok bir fark yoktur aramızda. Kitap okuyacaksam eğer, okuyacağım kitabı bile bu gerçeklere göre seçerim. Yani akşam saatlerinde bir şeyler okumak istiyorsam basit deneme veya şiir kitapları okurum. Sabah okuyacaksam tarih, bilim gibi bilgi deposu kitaplar okurum. İkindi vakti bir şeyler okuyacaksam çoğunlukla gazete, dergi veya haber gibi şeyler okurum.
Bu gerçeklerin yanında bir gerçek daha var ki, lisede ki rehber hocalarının çoğunlukla bize aşıladığı, kişiye özel bir durumun olmadığı, saçma sapan programların en fazla 1 hafta bizi idare edebileceğidir. Ben diğer insanlara nazaran biraz daha rahat bir insan olduğumdan mıdır bilmiyorum ancak ben hiçbir zaman oturup öyle saat saat program yapmam. Çünkü bunu yaptığım zaman şunu biliyorum ki ilk birkaç gün uygulayacağım, sonra bir gün kopacak ve hevesim kırıldığı için o program artık benim için çöp olacaktır. Onun için benim programım zihnime algoritmik ifadelerle yerleşik şekilde. Yani şöyle; ben sabah bir program yaptım, akşam falan kitabı bitireceğim. Bu kitap benim için çok çok önemli değilse ve birisi beni çay içmeye davet ederse geri çevirmem. Yarın okurum ne olacak ki? Ders çalışmam gerekiyor ama sınavlara henüz biraz daha zaman varsa birden canım kitap okumayı istediyse açar kitap okurum. Yani benim programım bana göre en elegant şekilde olmalı. Uymayacağını bildiğim programlarla kendimi kandırmaktansa, daha rahat ve gerçekçi programları tercih ederim. Bu dışarıdan bakan insanlar için çok dağınık, düzensiz görünüyor. Ancak bunu ben çalışma masası olarak düşünüyorum. Masası çok derli toplu olan birisinin ben o masa başında çok emek harcadığını düşünmem. Ancak masa çok dağınık ve masanın başında ki kişi masada bulunanların tamamının ne olduğunun bilincinde hareket ediyorsa, bunda ki emeği görebilirim. Hayatımın tamamını, uykumu, yemeğimi, kitaplarımı, oyunlarımı, zevklerimi, hobilerimi, çevremdekileri ve daha fazlasını ben masam olarak görüyorum. O yüzden dışarıdan bakan her ne kadar dağınık görse de ben masamda ki her şeyin ne olduğunu çok iyi biliyorum.
Bununla beraber ben her haftanın en az iki gününü kendime kamp günü ilan ediyorum. Bu kamp günlerinde de şunu yapıyorum; 5 saatlik süper set. Fitness da olan süper set gibi hani. Ara vermeden, son gaz devam. Örneğin yapmam gerekenler şöyle olsun; matematik çalışmak, kitap okumak, sudoku çözmek, Kur’an okumak, çizim yapmak. Beynimin mantıksal tarafını kullanmam gerekenler bir tarafa, yani; matematik, sudoku ve çizim. Beynimin diğer tarafını kullanmamı gerektirenler de bir tarafa ve program şöyle: Önce matematik çalışacağım, sonra Kur’an okuyacağım, sonra çizim, sonra kitap, en son da sudoku. 5 saat çay/kahve alıp gelme dışında hiç ara vermeyecek şekilde bu süper seti yapmaktayım. Normal bir güne bu programı dizeceksem mesela; sabahın erken saatinde çizim yaparım, öğlene kadar olan sürem müsaitse matematik çalışırım, öğleden sonra sudoku çözerim, ikindi vakti Kur’an okurum, akşam kitap okurum. Daha başka, okul veya iş gibi farklı işlerim varsa o gün, bu saydıklarımın iki veya üç tanesini o gün ihmal ederim. Bu sayede kendime ait bir hobim oluyor, her gün az veya çok bir şeyler öğreniyorum, kendime ve çevremdekilere zaman ayırabiliyorum ve istikrarsızlık kolay kolay söz konusu olmuyor.
Bu dağınık fakat bana ait olan hayatım beni milyoner yapmayacak belki, yasal bir güce, yüksek bir makama da getirmeyecek olabilir. Ancak kolay kolay aç kalmayacağımı, odun olmayacağımı ve her kötü durumumda rahatsız edebileceğim en az bir kişinin varlığına inanmamı sağlıyor. Saçma sapan prensiplere sahip olmamı önlüyor. Sahte gülmelere-ağlamalar, sahte ideolojilere bağlanma durumumu yok ediyor. Sonuç odaklı olmamı ve mükemmelliğin detaylardan fışkırdığını görmemi sağlıyor. Ortalama bir insan ancak insana göre karakter sahibi olmamı sağlıyor. İçine düştüğüm insanların şeklini almamı zorlaştırıyor. Dünyada ki faydalı trendlerden haberdar olmamı sağlıyor. Kendime nerede sınır koymam gerektiğini nerede kısıtlamamam gerektiğini anlatıyor. Kolay yolla elde edilen şeyleri ve gerçek dışı argümanları hayal ettirtmiyor bana. Bir haksızlığa şahit oluyorsam en azından kalbimden Allah’a şikayet etmemi sağlatıyor. Şahsıma yapılan birçok şeyi sineye çekip, işimle, inancımla, ailemle ilgili konularda taviz vermemeyi sağlıyor. Hem yalnızlıktan hem kalabalıktan zevk almamı sağlıyor. Laf salatası yapıp insanların zihnini bulandırmaktansa, birçok konudan üç beş bir şeyler bilip bunu paylaşmamı sağlıyor.
Kısacası dostlarım, kendi özümün gürlüğünde, Yavuz gibi Kul olmamı sağlıyor. Burada yazdıklarımın kaynağı olan kitaplar; Yaşamın Hammaddesi Zaman, Zamanın Kıymeti, Güçlü Hafıza, Sherlock Holmes Gibi Düşünmek, Hayatın Tadını Çıkar gibi basit dille yazılmış kitaplar. Burada yazıklarım benim desteklediğim veya bana ait olan düşüncelerdir. Çevremdeki çoğu insandan duyduğum, üç beş sayfa kitap okumak için bile halsiz kalmaları oluyor hep. O yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim. Belki size de faydası olur. Zararı olmayacağından eminim ancak bir ihtimal faydasız da olabilir. Naçizane tavsiyelerim bu şekilde. Sağlık ve selametle…