Kadın Psikolojisi-Siddet Bölümü
-Şiddet nedir ve neden oluşur?
Şiddet, duygularını daha çok sözlü olarak ifade etme becerisi olmayan, aklıyla sonuç alamayan insanların uyguladığı bir yöntemdir. "Akıl" silahını kullanan bir insanın şiddete yönelmesine gerek yoktur.
-Şiddet öğrenilmiş bir davaranış mıdır?
1991 yılında Hollanda'da, "kendini kesen gençler" üzerine yaptığım ve daha sonra "en iyi araştırma ödülü" alan bir çalışmada, çocukluk dönemlerinde aileleri tarafından aşırı derecede şiddete maruz kalan gençlerin, ileri yaşlarda yoğun sıkıntı ve stres içine düştüklerinde kendilerini jiletle kestikleri sonucuna ulaşmıştık.
Karşımızdaki insanda değersizlik duyguları uyandırmak, psikolojik şiddettir. Erkekler bu tarzda hareket etmeyi gayet normal kabul ederler, ama eşlerine psikolojik şiddet uyguladıklarının farkında değillerdir. Onlar, "Eğer bu kadar bağırmazsak, evde hiç sözümüz geçmez!" diye düşünür ve evlilikte "Kontrol bende!" diyebilmek için sözlü şiddete daha fazla başvururlar. Zaman zaman kadınların da erkeklere duygusal şiddet uyguladığı görülür. Mesela eşine kızdıklarında, erkeğin önem konulara -eve geldiği zaman yemeğin hazır olması gibi- hassasiyet göstermezler. Bu davranışta bir nevi "erkekten öç alma" hissi gizlidir. Eşini öfkelendirip, onun sinirlenmesinden özel bir zevk alma duygusu hakimdir.
Şiddet uygulayan insanın bir özelliği de, karşıdakini çok sık eleştirmesidir. Bu da duygusal bir şiddet şeklidir. Tenkit eden kimse, karşıdakinde "Ben eleştirebilecek seviyede, üstün ve önemli bir kişiyim!" duygusu uyandırır. "Ne yapsam da eleştirecek bir şey bulsam?" diye bekleyen, eleştiriden özel bir keyif alan bazıı tipler, "Ancak üstün kimseler eleştirebilir!" duygusuyla hareket ederler. Bu gelişmiş bir duygu değildir. Böyle insanlar, tenkitlerine karşı çıkıldığında, üstünlüklerine karşı çıkıldığını düşünür. Bu noktada kişilik çatışması başlar.
...erkeğin cinsel ihtiyacını gidermemek erkeğe, kadının sevilmek ve değer verilmek ihtiyacını umursamamak kadına yönelik bi şiddettir. Şiddet sadee fiziksel bir unsur olarak düşünülmemelidir.
-Şiddetin toplumsal yaygınlığı:
Eskiden toplumumuzdaki kadın erkek ilişkilerinde şiddeti simgeleyen çok klasik bir örnek vardır: İçip içip gelen bir koca ve dayak yiyen zavallı bir kadın... Artık bu imaj değişmiştir; hiç ummadığınız, eğitimli insanlar da eşlerine şiddet uygulayabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında şiddetin eğitimden çok kişilikle ilgili olduğu göze çarpmakta; eğitim, eğer insana birtakım artılar kazandırdıysa işe yaramaktadır. Yani sadece okumak ve iyi öğrenim almak, insanın eğitilmesi anlamına gelmemektedir.
-Şiddet uygulanan kadında görülen rahatsızlıklar:
Şiddet uygulanan kadın, psikolojik olarak hasar görür, kendine olan güveni sarsılır ve öz güvenini kaybeder. Erkekler de çoğu zaman, kadına bunu hissettirmek için şiddete başvururlar. Oysa akıllı kadın, erkekte "İyi ki varsın!" duygusu uyandıracak şekilde davranır, yaşamda pozitife vurgu yaparsa, erkeği teslim alır ve onu istediği yöne sevk eder. Yani kadın böyle davranarak, sonunda istediği şeyleri gerçekleştirir; zaten önemli olan da, sonuç almaktır.
İnsanlar, "Ben doğru sözlüyümdür, direkt konuşmayı severim." deyip bunu iyi bir meziyet gibi algılar ve en son söyleceklerini başta söylersei hiç farkında olmadıkları halde muhataplarını kırabilirler. Her doğru her zaman söylenmez. Sözü ince ayar yaparak söylemeli, kötü sonuçlar doğuracak bir sözün incitici olacağı fark edilmelidir. Doğru sözlü olmak bir meziyettir, ama kaba olmamak, nazik olmak daha önemli bir meziyettir. Söz kurşun gibidir; onun açtığı yarayı onarmak, büyük bir çaba gerektitirir.
-Şiddet ve öz güven ilişkisi:
Öz güven eksikliği, kadının kendine olan saygısını azaltır, kendisini yetersiz hissetmesine sebep olur. Eğer bu durum eşi tarafından tedavi edilmez ve buna ümitsizlik duygusu da eklenirse, kadında depresyon oluşur. Bu, mutsuzluktan farklı bir şeydir. Düşünceleri bastırılan ve duygularını ifade edemeyen kişilerde, beyin bir müddet sonra stres hormonu salgılar. Beynin hayattan zevk almayla ilgili sağ ön alanıyla acı, elem ve kederle alakalı olan diğer alanı arasındaki dengeler bozulur. Böylece mutsuz, enerjisi azalmış, yaşamayı sorgulayan ve her şeyin kendisine anlamsız geldiği bir insan tipi ortaya çıkar.
-Öfke ve şiddet ilişkisi:
İnsanlar öfkelenebilir; fakat önemli olan, öfkenin şiddete dönüşmeden ifade edilmesidir. Mesela bir köpeğin saldırgan olmaması için, sahibinden korkması gerekir. Köpek eğitiminde buna çok dikkat edilir. Bu eğitimi yapanlar bilirler ki, ödül ve ceza birlikte verilir. Sahibinin "dur" ihtarı, köpeğin durması için yeterlidir. İşte bunun gibi, içimizdeki öfke duygusu kabardığında, bu duygu "ben"den, yani sahibinden korkmalı ve hemen farklı bir yöne kanalize edilmelidir. Bu durumda öfkenin en etkili ilacı, ertelemektir. Eğer sahibi öfke konusunda dengeliyse, durum kolayca düzeltilebilir.
-Eğitim şiddeti azaltır mı?
Şiddetin eğitimli insanlar tarafından uygulanması, eğitimsizlere göre insanı daha fazla şaşırtır. Eğitimli kesim arasında şiddetin artmasının sebebi, ego kabarmasıdır. Eğitimli kişi, eğitimin neticesi olan insani erdemleri taşımayıp, "Ben özelim ve üstünüm!" duygusuyla hareket eder ve kendi fikirlerini karşı tarafa empoze etmeye kalkışırsa, sonuçta çatışma yaşanır.
Eğitimli kişinin uyguladığı şiddetin çözümü daha zordur. Kadın, eğitimli insanın davranışından daha çok zarar görür. Eğer eğitim almış kimse sosyal hayatındaki ilişkileri iyi olmasına rağmen evde eşine kötü davranıyorsa, bu hareketini "Kontrol bende!" demek için yapıyordur. Burada eşini suçlamak yerine, kendi kimlik ve kişiliğini ezmeden, problemi nasıl çözebileceğini düşünmelidir.
Araştırmalar banka hesabı olmayan evli kadınların, hesabı olanlara göre daha çok dayak yediklerini gösterse de, ekonomik bağımsızlık sanıldığı gibi şiddeti azaltmaz. İnsanların olaylara yaklaşımları değişmedikçe, -ne kadar paraya sahip olunursa olunsun- şiddet, şekil değiştirerek devam eder. "Dayak, fakir ve cahil ailelere göredir." miti gerçek dışıdır.
-Otorite şiddet gerektirir mi?
Şiddet uygulayan erkeklerin bir kısmında öz güven eksikliği vardır.
Öfkenin dışa vurumu olan şiddet, otorite göstergesi değil, öz güven eksikliğinin işaretidir.
Evlilikte yapılması gereken, tarafların bencil hareket etmeden, kişiliklerini de ezdirmeden bağımsız birlikteliği oluşturmasıdır. Yoksa evlilik bir otorite mücadelesi değildir.
!!!
Yukarıda yazdıklarım Nevzat Tarhan Hoca'nın Kadın Psikolojisi kitabında bulunan Şiddet bölümünde benim altını çizdiğim ve genel hatlarıyla katıldığım yerlerdir. Bunu sizinle paylaşmak istememdeki amaç; ülkemizde gündemi çokça işgal eden meseleyi birde psikolojik açıdan görmekti. Nitekim insanlar artık herhangi bir açıdan bakmaya gereksinim duymadan, medya kanalları aracılığıyla erkek düşmanı, kadın düşmanı, insan düşmanı şekillerini almaktadır. Nitekim tek bilinen şey; ülkede şiddet gören, öldürülen bir kadının videosu dolaşsın ve bundan beslenerek insanlar sosyal medyalarda idam istesin. Ne yazık ki insanların siyasal, sosyolojik ve adalet görüşleri bugün twitter üzerinden sağlanıyor. Ben yüzü gözü şişmiş bir kadının resmini koymayacağım buraya. Çünkü kadının dayak yemesinden, erkeğin linç edilmesinden haz duyan bir nesil yetiştirdi bu resimler. Bununla beraber kadına yönelik şiddette birinci unsur olarak görülen etmen, ne yazık ki alkol, uyuşturucu gibi madde bağımlılıkları. Artık sokakta yürürken bile arkanızı dönmenizle kendinizi yerde bulabilirsiniz. Keşke kelimesini hiç sevmiyor olsamda, keşke sosyal medyada kadın-erkek mücadelesi güdenler bu enerjilerini, alkolle, uyuşturucuyla mücadeleye ayırsalar. Ülke olarak her vakada bir kurban seçip, onun üzerine Allah ne verdiyse yürüyoruz. Faillerin değil sebeplerin üzerine yürürsek ancak bu durumlar ile mücadele edebiliriz. Bunu okuyan hanım kardeşlerime de nacizane; Joe Navarro'nun Beden Dili ve Tehlikeli İnsanların Beden Dili adlı 2 kitabı tavsiye ediyorum. Tam bir dikkatle okunur ve gerekli araştırmalar ile desteklenirse, birilerinin zararını öngörerek gerkli adım atmalarını sağlayabilir. Sağlık ve selametle...
