top of page

Gururla Ölecek Kadar Yaşlandım

Hayatınızda hiçbir şeylere tahammülünüzün kalmadığı, hazır cevaplar ve ters reaksiyonlar ile en yakınınızda ki insanları bıktırdığınız, mendebur, güçsüz, aciz hissettiğiniz oldu mu? Yaşlanınca bunu hiç şüphesiz sürekli hissedeceğiz fakat bir kanser hastası yaşlı Ben’in ömrünün son günlerinde dahi patavatsız tavırları bana gençliğimde bu davranışlara giriyorsam artık ölmem gerektiğini hatırlatıyor.

Ölmem gerektiğini dediğim; insan ancak öleceğini bilirse böyle davranışlara girmeli. Bu dünyada her şeyin bir rengi, bir maskesi ve bir karakteristiği var. Aşkın, sevginin, üzüntünün, resimlerin, fotoğrafların, fişin çekilmesini beklediğimiz dünyanın, kalemin, yazının, şiirin… Bunları her duyduğumuzda aklımıza gelen bir karakter, bir maske ve bir renk var. Bunların eksik kaldığı şey yalnızca ölüm. Ölümü duyduğumuzda bir renk hayal edebilsek, bir maske veya bir karakter düşünemeyiz, ya da tam tersi bir karakter düşünsek, bu karaktere uygun renk veya maske düşünemeyiz. Kimseye yakıştıramayız ölümü, hiçbir şeyin eskidiği için kaybolmasını düşünemeyiz. Bununla beraber çok kolay öldürürüz çevremizdekileri, çok kolay ve çok güzel eskitiriz. Biz tahayyül edemiyor olsak da eskittiğimiz ve öldürdüğümüz şeyler kendilerine yaptıklarımızı onlar tahayyül etmekle kalmayıp görebiliyorlar. Maskenin her ilmeğini, rengin her tonunu, yağmurun ıslaklığında da, gecenin zifiri karanlığında da, güneşin kavurucu sıcağında da görebiliyorlar.

Daha önce ki yazılarımdan birinde anne babanın çocuğuna duyduğu sevginin karşılıksız olduğunu ve çocuğu cinayet dahi işlese onu sevmeye devam edeceğini söylemiştim ya, bu sadece çocuğu olan ebeveynler için geçerli değil tabii ki. Bir çocuğun anne babasına tutumu da aynen böyledir. Bir öğrencinin öğretmenine, ustanın çırağına, kadının erkeğe de olması gayet tabii mümkündür. Genelde sorun ise bunu olduğu gibi davranamayız da, gururumuz, kibrimiz, bizi eskitmeye iter. Dünyanın yaşayan en kaliteli fotoğrafçısının filminde bile işlemişler bunu. Öleceğini bilen adam, oğlu dahil kimsenin sevemeyeceği adam, gururunu kibrini bırakmayan o adam öldüğünde çocuğuna dünyadaki en son kodachromeları hediye etti. Dünyadaki son kodachromelar! Yaşadıkları onca aksiyon, onca terane ise oğlu küçükken çekip biriktirdiği tüm fotoğraflar. Karısını aldattıktan sonra karısını ve oğlunu terk eden bir babanın oğlu, babasını ne kadar şerefle hatırlayabilir, ne kadar özleyebilir, ne kadar sevildiğini hissedebilir? Babası yaşarken hiç mümkün olmadı tabi bu, ancak o ölümün soğuk renkli maskesi babasının yüzüne geçip, dünyadaki son kodachromeları, babasının ölmeden göremediği, belki de fotoğrafçılığa olan ilgisinin ve çocuğuna bu hediyeyi vermek istediği için iyice güçsüz düşüp ölmesine sebep olan o fotoğrafları görünce mümkün oldu.

Eskitiyoruz! Çılgınca, umursamazca, gururla, kibirle, insanları ve tüm eşyalarımızı eskitiyoruz. Öldürüyoruz da! İnsanların içindeki o karşılıksız sevgiyi, hasreti, öfkeyi, inancı… Kimisi için öğrenci, kimisi için öğretmen, kimisi için aşık, kimisi için maşuk olduğumuz erkek ve kadınları öldürüyoruz. Artık insanların bizi sevebilmesi için onlara tek bir seçenek bırakıyoruz; ölmemiz. Ancak biz öldükten sonra iyi insandı demeleri mümkün olacak. Cenazesi en kalabalık olanımız bile oraya gelen insanların karşısında ceset utancı ile duracak.

O filmi izlediğim andan beri, ne zaman bir gurura, kibire girdiğimi ya da bir insanı eskittiğimi, öldürdüğümü fark etsem ölmem için elimden gelen her şeyi yapmış gibi hissederim. Acaba diğer insanlarda böyle hislere girerler mi bilemiyorum. Beni eskitenler, öldürenler acaba ne düşünüyorlar? Ben onların hakkında da hüsni zan beslemek taraftarı olsamda öfkesini yitirmiş ama inandım diyen, şüphesi inancına galip gelmiş inananlar gibiyim.

Müfit Can Saçıntı bir videosunda bizim kablolara bağlı yaşadığımızı söyler. Bugün bir arkeolojik kazı yapıldığında 3000 yıl önceki taşralı bir adama ait bulunan eşyalardan o adam hakkında fikir sahibi olabiliyorduk. Ancak bizim fişimiz çekildiği zaman bizden geriye bir şey kalmayacak bu dünyada. Bu yüzden yaşlı adama oğlu "neden dijital fotoğraf makinesi kullanmıyorsun?" diye sorduğunda absürt bir cevapla karşılaştı. Hiçbir şey orijinali kadar tat ve zevk verici olamaz! Orijinalliğinden çıkan her şey eskimeye ve eskitmeye mecbur kalıyor sanki. Yapaylığın içimizde ki güzelliklere sos olarak gezdirilmesi... Bizden bir çok şeyi aldı götürdü ve Saçıntı'nın dediği gibi biz bugün anne babamızın düğün kasedini dahi izleyemiyoruz, çünkü teknoloji eskitti bizi. Modernlik dediğimiz, hatta tam ne olduğu konusunda hala anlaşamadığımız medeniyet eskitti bizi. Geçtik bir kafese, orijinalliğimizi bir kenara bırakıp, yapay bir sistemin içerisinde fişimizin çekilmesini bekliyoruz.

Bir gün o maskenin sevdiklerimize ve bize geçmesinden sonra çokça pişman olacağımız yaralar için bugün çok gururluyuz. Bu gurur bize artık yaşam için çok yaşlı olduğumuzu hatırlatmalı.

36 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page