top of page

Film Kaseti ve Fırın Küregi

Şu ana kadar yaşadığınız tüm günler, saatler, dakikalar bir kasete kaydedilmiş olsa ve bir gün bu size teslim edilse ne yapardınız? Nereye saklardınız? Tekrar izlemeyi istediğiniz veya o kasetten çıkmasını istediğiniz bölümler nelerdir? Bir başkasının onu izlemesine müsaade eder miydiniz? Ben açıkçası etmezdim.

Bunu düşündükçe çok utanç verici anlarımın olduğunu düşünüp kendimce vicdan azabı duyduğum zamanlar oluyor. Hele ki düşünsenize sevdiğiniz birisinin eline geçtiğini. Anneniz, babanız veya eşiniz…

Benim inandığım sistem bunun öldükten sonra mümkün olacağını söylüyor. Onca hata, saçmalık ve serserilik…

İlginçtir bunca hataya rağmen, ümidimi kesmeden oscarlık bir film seyretmek isterim öldükten sonra. Eminim sizde istersiniz bunu. Yaşamım öyle olmalı ki benim, ölmeye değsin. Öyle bir yaşamalıyım ki ölüm benim krallık tacım olsun. Öldükten sonra daha gür çıksın sesim. Kaliteli kitaplar, son sayfaları okunduktan sonra başlar. Benimde hayatım öyle kaliteli olsun ki son nefesimden sonra başlasın benim hayatım. Özdemir Asaf Yalnızlık Paylaşılmaz adlı şiir kitabında Yazarlar adlı şiirinde şu mısraları söyler;

Benim öykümü uyanınca yazarlar,

Nerede kalmıştım, or’dan yazarlar.


Bende şunu söylüyorum; eğer ki bir gün bende yazılırsam, adım sanımla değil, bıraktıklarımı yazsınlar.

Bu kasetin izletilmesini düşünerek kendimce provalarda yapmaktayım. Sevdiğime anlatabileceğim birçok birikmişimi anlatmaya çalışırım. Hatta o öyle güzel dinler ki sanki o kasetin takılı olduğu kamera onun elindeymiş gibi her anımı o yanımdaymış gibi geçirmeyi severim. Yanımda olmadığının bilincinde olarak, bir daha ki konuşmaya bunları biriktirip anlatıyorum. Benim bu durumumu özetleyen Yakı şiiride şudur;

Özleyince anılarımdan çalmaktayım.

Düşlerime çalmaktayım anılarımdan..

Onlardan bir yakınan yok da.

Hırsızlar yakınıyor çaldıklarımdan.


Fakat birde ne kadar prova da yapsam veya dikkat de etsem, yine hata yapıyorum. Çünkü ben bir insanım. İnsanlar hata yaparlar. Hatta en çok hatayı insanlar yaparlar. İnsan olduğumun düşüncesi ile kendi hata kredimin sınırsız olmadığını da biliyorum. Bunun arkasına sığınarak hatamdan gurur duyacak da değilim. Tahammül edemediğin tek nokta, insanların birbirine olan tahammülsüzlüğü. 500 lira zarar için, işçisine ağzına geleni sayanlar, kendini ifade edemiyor diye öğrencisini rezil eden akademisyen ve hocalar, korna yüzünden birbirini öldürenler, yemeğin tuzu yok diye karısını dövenler, bağırdı diye kocasını babasını şikayet edenler, arkadaşı onu reddettiği için sadakat edebiyatı yapanlar… Neden bu kadar tahammülsüz bir millet olduk biz? Hani diyorlar ya herkes herkesle samimi ama kimse kimseyi sevmiyor… Gerçekten bende böyle düşünmeye başladım.

Daha öncede bahsettiğim fırına ben ilk girdiğimde, tezgahtarlık, garsonluk veya çaycılık yapıyordum. İmalathanede çalışan çıraklardan birisinin kaza yaptığı, işe gelemeyeceği haberi geldi fırına. Fırın imalathaneleri gerçekten tam bir takım oyunu içinde döner. Bir çırak gelemeyecek olduğu zaman gerçekten tüm iş zora girer. Patron yana döne onun yerine çalışacak birisini aramaya başladı. Bende daha önce bu işi gördüm, biliyorum çok zorlanmam diyerek atladım ortaya. Gece vardiyasına yardım ederken aynı zamanda gündüz tezgaha vs yardım etmeye başladım. Yaklaşık bir hafta geçti. Gerçekten çok yorulmaya başlamıştım. Topuklarımdan kan sızıp gelirdi ancak hep kendimi ‘dayan lan, nasıl baba olacaksın, nasıl evlat olacaksın?’ diyerek motive etmeye çalışırdım. O zamana kadar hiç geceleyip sabaha kadar ayakta kalmayan 14 yaşında ki bir çocuk için ağır geliyordu bu. Çalışırken gözlerim gidiyor, sağa sola yalpalayarak yürümeye çalışıyordum. Sanki vatanı kurtaracakmış gibi kendimi biraz biraz adam yerine koyuyordum. Çarşamba günü öğle vakitleri, babam benim çalıştığım şubeye geldi. Çay doldurdum beraber çay içmeye başladık. Bende ki yorgunluğu fark etmiş olacak ki; “Yarın akşam cumanın ekmeğini yapacaksınız, baya fazla olur sen dayanamazsın, son hamur sen git yat ben senin yerine çalışayım.” Dedi. Ben “yok gerek yok” desemde 2 saatlik de olsa bir dinlenme benim için çok iyi olacaktı. Parti aralarında 15 dakikalık bir çay molası olur genelde, ben o boşluğu bilardo masasının üstünde yatarak geçirmeyi tercih ederdim. Bilardo masasında dinlenmeye çalışan bir çocuk için 2 saat erken çıkıp evde yatağında uyumak müthiş bir beklenti. Ertesi gün akşamı babam yine geldi ve şöyle dedi; “Bugün bizde fazladan 2 parti ekmek yaptık, bacaklarım kopuyor, bugün idare et de borcum olsun.” Dedi. Mecbur “yok baba sen git dinlen, ben hallederim sıkıntı yok” diyerek geçiştirdim. Ben o günlerde çok şey öğrendim; vatanı sevmek işi sevmekle başlar, vatana sahip çıkmak işine sahip çıkma ile başlar, iş ahlakı senin karakterini oluşturur, baban sana yardım etmeyi karşılıksız kabul edecek iki kişiden birisi, zamanın olduğu müddetçe yaşadığını düşünürsün, uyku sana verilen en büyük nimet.

İlginçtir o günden sonra, kimse bana hiç babam gibi “sen yoruldun, 2 saat ben seni idare ederim.” Demedi. Allah şahit o günlerde de bugünlerde de elimden geldiğince, benimle beraber çalışanları yormadan, elimden geldiğince aşırıya kaçmadan kendimden fedakarlık ederek çalışmaya gayret ettim. Suistimal eden de, beni salak yerine koyanda ve beni kölesi zannedenler de oluyor elbette. Bu belki bir salaklıktır. Belki ahmaklık. Ancak tıpkı o günlerde öğrendiklerim gibi bu günlerde de öğrenmeye devam ediyorum. Ben yalnızca öğrenmeye devam ediyorum. Tahammül, sabır ve acı eşiğimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Bende bir gün baba, usta veya patron olacağım. Bunları öğrenmezsem eğer, babalık, ustalık veya patronluk benim yalnızca sıfatlarım olacak. Kendi şahsından taviz verip, işinden, sorumluluklarından ve ailesinden taviz vermemeyi tercih edenlerdenim ben.

Bugün geldiğim nokta ise ne makam, ne ustalık, ne babalık. Herhalde henüz çok gencim bunlar için. Yine naçizane tavsiyem, genç iseniz gidin bir işçi gibi çalışın, çocuklarınızı bir yerlerde çıraklığa verin, ezilmeden pekmez olunmaz. Birilerine şifa olmak, birilerinin hayatına dokunmak istiyorsak, biraz ezilmemiz gerekiyor.

Bunlar benim düşünce ve tavsiyelerim. Doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir elbette. Sağlık ve selametle…


Dipnot: Bloğun resmi bana çok sevdiğim bir insan tarafından hediye edilen, seramik bir fırın küreği anahtarlık. Bunu bana hediye eden ile o kamerayı tutan kişi aynı…


27 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page