Çocuk Gelişimci Gözüyle
Sene 2018. Bulunduğum şehre, bölüme alışamamışım. Üstüne üstlük hazırlık sınıfı geçme sınavından kalmışım. Üzerimde inanılmaz bir çevre baskısı. Tamam mı devam mı? İşte tam o günlerde Yatay geçiş diye bir sistemin varlığından haberdar oluyorum. Sabahlara kadar bölüm araştırmaları içerisindeyim. İşsizliği garantileyen bölümler arasında, beni baştan yazan Çocuk gelişimle karşılaşıyorum. Dört yıllığa puanım yetmiyor, mecburen önlisans başvurumu yapıyorum. Çevremden, beş yıllık bölümü bırakıp tabiri caizse attan inip eşeğe biniyorsun yorumları geliyor. Büyüklerim, başkasının çocuğuyla uğraşacağına kendin doğur büyüt diyor. Aldırmıyorum. İşte tanışmamız, karşılaşmamız ve dahasında kaynaşmamız bu şekilde oluyor. Tüm bu olumsuzlukların içerisinde kendimi bulduğum bir bölüm. Özümsüyorum. Bunca kötülüğün içerisinde en masum kalanlarımızla vakit geçirmek ruhumu iyileştiriyor. Bölüm derslerimiz, hocalarımız bir harika. Her gün farklı şeyler öğreniyoruz. Her öğrendiğim bilgiye hayretler içerisinde bakıyorum. Üniversitenin ilk yılında okula giderken geri geri adımlayan kız, çocuklara koşarak gidiyor. İşte insanın mutlu olduğu ortamda bulunması bu kadar önemli bir şey. Sınıfımız seksen kişilik. İki erkek öğrenci var yalnızca :) Etkinlik derslerimizde miniklere oyunlar dikip biçiyoruz birlikte. İğne tutmasını bilmiyorlar ama mutlular. Çünkü biliyorum onlarda aynı duyguları besliyor. Derken zannediyorum çevre baskısından dolayı ikiside okulu bırakıyor. Mazallah erkek adam iğne tutmaz sonuçta (!) Miniklerin göz hizasına inip, onlarla göz göze gelince çizgisiz bir deftere yazı yazıyormuş gibi hissediyorum. Öğretmen abla diyorlar bana, ısrarla ben öğretmen değilim dememe rağmen. Çünkü onların gözünde herkes taklit edilmesi gereken birer cevher. Parlak gözleriyle her hareketimizi ölçüp tartıyorlar. Konuştuğum her kelimeyi özenle seçiyorum artık. Ben artık daha iyi bir insan olduğumu düşünüyorum. Gelgelelim bulutlar üzerinde geçen öğrenim hayatım mezun olduktan sonra kabusa dönüşüyor. Çalışmak istediğim kurumlar dışarıdan her ne kadar çocuk odakı görünselerde, etkinlikler esnasında çocuğun eline yapıştırıcı verip annesine fotoğrafladıktan sonra hemen elinden alınan kurumlar olduğunu biliyorum. Çocuklara insan gözüyle bakılmadığını, tamamen gelir elde etme aracı olarak kullanıldıklarını görüyorum. Görüşmelere gittiğim kurumlar açıkça bunun sektörde böyle olduğunu ve olması gerektiğini söylüyorlar. Sözde birer “eğitimci” hepsi. Sonra olmazsa olmaz çevre baskısı başlıyor. Pardon hiç bitmemişti ki. Ben sana dedimdiler, işsiz kaldınlar, hâla iş bulamadınmılar. Yine hiçbirine kulak asmıyorum. Çünkü işsiz kalmak evlatlarımıza para gözüyle bakmaktan iyi geliyor. Kulak asmıyorum çünkü Çocuk gelişimi ile özdeşleşen bir insan hayatının her alanında çalışıyor durumda zaten. Evinde, dışarıda bir parkta veya misafirliğe gittiği bir evde çocuklara karşı yapılan doğru olmayan muamelelerde. Üstelik çocuk istismarlarının bu denli arttığı bir dönemde, her şeyin bilincinde olan bir Çocuk gelişimci bir çocuğun hayatını değiştirebilir. Sözümona şu an bulunduğu bölümde mutsuz olan arkadaşlarım, umarım anlattıklarım bir parça umut olmuştur sizlere. Hayatta hiç bir şey için ne çok geç ne çok erken. Elbette etrafınızda sizi umutsuzluğa düşüren insanlar olucak. Benim tavsiyem sizi umutsuzluğa sürükleyen insanları hayatınızdan çıkarmanız. Öylelerinden ne arkadaş ne yoldaş olur sizlere. Bir şeyleri değiştirmek, hayatınızı imzasız sonlandırmak istemiyorsanız çalışın, isteyin, umut edin. Bugün yirmi yaşında bulunan bir genç kollarını sıvayıp çok emek ve sabır isteyen işlere başlamazsa önündekiler gibi boşu boşuna yaşlanacaktır demiş cânım üstat İsmet Özel. Gönül dolusu sevgilerimle...:)
